“Herhangi bir konuda seninle karşı karşıya gelmek beni hiçbir zaman öfkelendirmedi, sıkmadı, korkutmadı. Hep biliyordum ki, derdimi anlatamama çaresizliği yaşatmayacaksın sen bana. Senin bu tarzın karşısında bütün insanlar eşittir. Ama insan bazen daha eşit olmak istiyor... Özel olmak istiyor… Yardıma ihtiyacım olduğunda hemen koşup geleceğinden şüphem yok. Ama sana ulaşabilmek için kuyruğa girmek zorunda kalmaktan korkuyorum.”
Çok hayal eden olmuştur… Sevdikleriyle, kafadarlarıyla, ‘kankaları-kankileriyle’ birarada, kendi huzur mahallesinde yaşamak. Günlük hayatın bin derdi karşısında dayanışma içinde bir dostluk adası. Bir sığınak, bir tür ‘kurtarılmış bölge’… İnsanı o güzel türkünün duygusuyla dolduran bir ortak hayat:
“Omzundan tuttuk seni / Sanma unuttuk seni / Yaşıyorsun ölmedin / Halaya kattık seni”…
Modern şehir hayatının anaforunda, kendi apartmanlarını kurarak bu hayali gerçekleştirmeye soyunan bir arkadaş grubunun macerası. Bir yandan, kendi üzerine kapanan bir hayatın yan tesirleri… Birbirine düşmek… Diğer yandan ‘dış dünyaya’ meydan okumanın ayartıları… ‘Dostlarımızın’, dışarıdaki ‘kötülerin’, muktedirlerin hayatını izlemeye alıp ‘iyi’ amaçlarla şantaj deneyleri… Buradan tekrar, ‘kendi’ üzerine düşünmek…
Bir yandan ziyan olmuş tutkunun bıraktığı kahredici yoksunluk hissini savuşturarak, bir yandan tükenmeyen ve yaşanamayan aşkın gölgesi altında...
Her şeye rağmen, inadına, dostluğa tutunmak üzerine bir roman. Diğerkâmlık üzerine. Aynı zamanda, her kimsek, Biz ve Ötekiler üzerine, “ötekilerle ne yapacağız?” sorusu üzerine…
Ümit Kıvanç’ın “siyasî polisiye”si Bekle Dedim Gölgeye’den izler-izlekler taşıyan bir “yoğunlaştırılmış” hikâye.
Temelinde “itiraz”, harcında “velet ruhu” bulunan bir adada, Sadece Apartman’da bir kuşaktan onbir insan -dört çift, üç tek- ve sonraki kuşaktan iki insan -ikisi de kız çocuğu... İlk kuşaktan insanlar, “çoluklu çocuklu göbekli kırışıklı” hallerinde bir şeyleri hatırlayacaklar, hatırladıkları sayesinde yeni şeyler keşfedeceklerdir. En önemli keşif şudur: “Yalnız olmuyor!” Bu keşfe giden yolda bir “ortak mekan teybi”nin de rolü vardır ama Yalnız Olmuyor’un sesi teypten değil içten gelen bir sestir: Başardık, duyuyorum, Rosa!
Çok hayal eden olmuştur… Sevdikleriyle, kafadarlarıyla, ‘kankaları-kankileriyle’ birarada, kendi huzur mahallesinde yaşamak. Günlük hayatın bin derdi karşısında dayanışma içinde bir dostluk adası. Bir sığınak, bir tür ‘kurtarılmış bölge’… İnsanı o güzel türkünün duygusuyla dolduran bir ortak hayat:
“Omzundan tuttuk seni / Sanma unuttuk seni / Yaşıyorsun ölmedin / Halaya kattık seni”…
Modern şehir hayatının anaforunda, kendi apartmanlarını kurarak bu hayali gerçekleştirmeye soyunan bir arkadaş grubunun macerası. Bir yandan, kendi üzerine kapanan bir hayatın yan tesirleri… Birbirine düşmek… Diğer yandan ‘dış dünyaya’ meydan okumanın ayartıları… ‘Dostlarımızın’, dışarıdaki ‘kötülerin’, muktedirlerin hayatını izlemeye alıp ‘iyi’ amaçlarla şantaj deneyleri… Buradan tekrar, ‘kendi’ üzerine düşünmek…
Bir yandan ziyan olmuş tutkunun bıraktığı kahredici yoksunluk hissini savuşturarak, bir yandan tükenmeyen ve yaşanamayan aşkın gölgesi altında...
Her şeye rağmen, inadına, dostluğa tutunmak üzerine bir roman. Diğerkâmlık üzerine. Aynı zamanda, her kimsek, Biz ve Ötekiler üzerine, “ötekilerle ne yapacağız?” sorusu üzerine…
Ümit Kıvanç’ın “siyasî polisiye”si Bekle Dedim Gölgeye’den izler-izlekler taşıyan bir “yoğunlaştırılmış” hikâye.
Temelinde “itiraz”, harcında “velet ruhu” bulunan bir adada, Sadece Apartman’da bir kuşaktan onbir insan -dört çift, üç tek- ve sonraki kuşaktan iki insan -ikisi de kız çocuğu... İlk kuşaktan insanlar, “çoluklu çocuklu göbekli kırışıklı” hallerinde bir şeyleri hatırlayacaklar, hatırladıkları sayesinde yeni şeyler keşfedeceklerdir. En önemli keşif şudur: “Yalnız olmuyor!” Bu keşfe giden yolda bir “ortak mekan teybi”nin de rolü vardır ama Yalnız Olmuyor’un sesi teypten değil içten gelen bir sestir: Başardık, duyuyorum, Rosa!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder